Öte yandan, bu hareketin özneleri belirli bir noktada (özellikle kitabın yazarı için bu çok belli) devrimci hareketi kendileri ile özdeşleştirmişler. Aslında bu epey faydalı bir şey olabilecekken, büyük bir megalomani üretmiş ve bütün direniş hikayeleri, aslında büyük ego anlatılarının parçaları haline gelmiş. Bir de 84 ve 96 ölüm oruçlarına ilişkin yazarın görüşleri epey ilginç ve mantıklı geldi bana. Bütün bu süreçlerde, ölüm oruçlarının lokomotifliğini yapan DEv-Sol ölüm orucu meselesini, bütün problemleri çözecek bir simya taşı ya da devrime hüviyet kazandıracak bir ab-ı hayat olarak ele almış.
Neticede, bir kere daha gençliğimize aslında bütün bir proleterya ya da örgütmüş gibi kendini lanse edebilmiş bir kaç insanın ve onların nerede hayal nerede gerçek nerede mitoloji nerede ideoloji olduğu seçilemeyen düşlerinin yön vermiş olduğunu görmüş olmak, hem güzel (çünkü bu rüyanın belirli bir kısmını birlikte gördük) hem de çirkin (bu hayalin büyük bir kısmında kandırıldık)....
Hülasa, Ne Yapmalı, Nasıl Yapmalı derken, bu kitabı Nasıl Yapmamalı ve ne olmamalının hikayesi olarak okumak iyi olabilir...
yorum değil. hasetlik, o kadar zamanda çatlamaman mucize.
YanıtlaSil