Çıktım babamdan arabayı aldım, Hasan, Gencosman, ben. Çavdırdan çıkmadan, Şali'den bi karton 2000 aldık. Sür bakalım Gölhisar'a. Gökyüzü pırıl pırıl, göğün göğsü silinmiş cam gibi, ama bıçak gibi keskin bir ayaz... Vardık Gölhisar'a.
Cezaevi sapağına döndük, tam gencosmanla ben gölhisar cezaevi maceralarımızı yarıştırmaya başladığımızda; karşımızdan Kartal Veli göründü. Tenhalarda geziyo, inceden bakınıyo, üstü gene partal, zaten günlerden cuma muhtemelen birazdan bi caminin önüne yazınmaya gidecek ama; gitmeden önce şöyle kenarda rabbim avımızı ayırmışmı diye evlerin sotelerini kesiyo, malum kartal işte. Arabayı üstüne kırıyorum, önünde duruyoruz; 'ne'ule veli dayı hayırdır avını mı arıyon?'. Hiç yüz vermiyor bize, 'eh nidelim be gıgaş'. Yüzü kırk kat, belli iş üstünde, biz voltamızı alıyoruz; sonra cezaevine devam.
Karaböce, Çavdır'dan rahmetli Halaza Ramazan'ın oğlu. Köyün en yoksul ailelerinden bunlar. Dağdan odun etmek, yem-kepek hamallığı, seçimlerde oy satmak, kaymakamlık, sosyal yardımlaşma derken, maişet çıkıyor; barajdan tuttukları balıklar da şarap parasını denkleştiriyor. Karaböcenin kafa devamlı dumanlıdır, elini yüzünü yıkadı mı eli şaraba gider.
Gündüzü gecesi yok, gene böyle bir gün; her ne sebeptense, karısın dövmüş kafa güzelken; karısı gitmiş karakola ben bu sarhoştan bıktım demiş , şikayetçi olmuş; devletin işte tam gücünü gösterme vakti. Dayak atan doktor olsa, polis olsa, hakim savcı olsa; bi hal yoluna bakılır 'aman efendim eşinizim içtimai konumu' filan denilir; karaböce zaten ne içtimailiği olacak hayatta duruşu sıçtimailik... Hemen dosyalar açılmış, tutanaklar, raporlar, mahkemeler derken 2000 lira kadar para cezası kesmişler, ki bu para karaböce için büyük ikramiye gibi bi şey. Neticede parayı ödeyemeyince günlüğü 20 tl yevmiye ile koymuşlar hapse.
Epey yattı az zaman kaldı; biz zaten birinci dereceden yakın olmayanları görüştürmediklerini biliyoruz, savcıdan müsaade istiyoruz; bugün açık görüş varmış ve bugün mümkün değilmiş haftaya gelin diyorlar.
Neyse biz niyetimizi bozmadan, cezaevine varıyoruz; yaşlı bi kadın kapıda ayazdan titriyor; bi kaç genç, bi asker, bir iki gardiyan; bi garip dünya. Tel örgünün önü ardı. Türkiye Cumhuriyeti Gölhisar Ceza ve Tevkif Evi yazıyor tabelada. Vaktiyle mahkum olarak girdiğimiz kapının dışında ziyaretçi olmak tuhaf bi duygu; o duvarların neyi sakladığını, nasıl koktuğunu bilmek, bunları hatırlamak, o boyadığın lavabonun hala aynı renkte olup olmadığın merak etmek filan..
Arabadan iniyoruz, karaböcenin oğlu ramazan 'hatasız' kapıda. Bizi görünce seviniyor, dünyanın yuvarlak olduğunu ispatlayan vapur dumanı gibi, Hatasız'ın orda olduğunun ispatı olarak öncelikle dişlerini birbirine kaynatmak istermişcesine sıkmasından kaynaklı çıkmış olan elmacık kemiklerini, sonra zayıf bacaklarını ve en son olarak da dünyanın anlamsızlıklarına aynı anlamsızlıkta nazarlar atan gözlerini görüyoruz. Yanına varıyoruz, öpüşüyoruz, cezaevinin ayırdında değilmiş gibi görünüyor ama son iki hafta içinde iki defa ambulansla hastaneye kaldırdılar kasılıp kalıyor, gevşetici vurup geri eve... Yaklaştıkça Hatasız'ın dünyası bizi içine alıyor; pili bitmek üzere olan bir teyipten Orhan Baba'nın sesini duyuyoruz; 'Hatasız Kul Olmaz'. Tam da cezaevinin önündeyiz, Hatasız'ın titremekten bütün gücü tükenmiş, teybin pilleri alabildiğine yorulmuş; insanlar 15 yıldır hapis yatmış, tahliye olmuş, birileri bırakıldı diye öfkeli; hatasız kapıda bekliyor, fermuarı açık. Kimliği olmadığı için görüşe almamışlar. Babasını ise parası olmadığı için dışarıya bırakmamışlar.
Açık görüş üst katta oluyor, oranın bir ucu kütüphane, dünyanın en boktan kütüphanelerinden birisi, okunacak bir kitap bile yoktu; öte ucu idare arada uzun bir koridor, orada açık görüşler yapılıyor. Karaböce pencereden bizi görüyor; pencereyi açıp selam veriyor bize. Kilo almış; sigarayı içeriye almıyorlar, biz hesabına elli lira yatırıyoruz; 'abi nasılsın' 'N'olsun gençler çok bunaltıdayım'; malum şarap yok, barajda ava gitmek yok; muhtemelen karaböce hayal kurma olaylarında da baya talimsiz; para da yok; hayat epey zor bir de muhtemelen anlamsız ona göre de. Dövdüğü için ceza aldığı karısıyla açık görüş yerinde, meczup oğlu kapıda, tahliyesi için şu anda gerekli olan sekizyüz lira aslanın ağzında...
Neticede yenge dayak yediğiyle, karaböce hapis yattığıyla, Hatasız da sokaklarda üç ay babasız gezip cezaevi kapısında üşüdükleriyle kalacak.
Ne diyelim, 'Hatasız Kul Olmaz'... Devletimizin ziki sağolsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder