10 Ekim 2011 Pazartesi

aaa, naaber yaa?


Bi kısmınız biliyosunuz, dertliyim buraya geldiğimden beri. Buraya da dert yazasım gelmedi, hiç yazmadım. Ama bugün, gece 12'de girip 2'de çıktığım
Butler Library denen devasa ve çok güzel aydınlatılan yapıdan çıkınca şöyle bi arkama baktım ve tuhaf bişey oldu, böyle bi içim titredi... O binaya "ah ulan böyle kütüphane İstanbul'da olaydı hepimiz burda yaşardık" demeden ilk kez baktığımı fark ettim.

Bina kendi başına ihtişamlı bi bina, çok büyük, çok görkemli. Bi de bu lüksün sadece içinde kitap ve öğrenci tutmaya yaradığını bilmek çok acayip.


Bu kütüphane evimden 50 mt. ötede bulunuyor ve içinde 2 milyon kitap var, bunu bilince insan bi gidip geliyo öte tarafa. E hadi diyelim ben de dört gündür evden hiç çıkmamıştım, ilk gördüğüm binaya yazmamda da bi tuhaflık yok. Ama daha önce de bu şartlar vardı, hiç de böyle bakmadıydım bu binaya, ne değişti bilmiyorum.

Ama yine de bi başka türlü hissettim. Hani yıllardır tanıdığın arkadaşının yanında çok güzel bi manita görünce, şöyle bi daha bi bakarsın ya arkadaşına, "ulan sende bi numara vardı hakkaten, neydi?" dersin ya kendi kendine, öyle işte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder