10 Aralık 2010 Cuma

Barış'ın Radikal üzerine düşündüklerinin düşündürdükleri

Hani düşünüyorduk ya acaba Türkiye'ye multiculturalism bizim okulla mı geldi diye, bak şimdi geliştiren ve şahlandıranı da konuşabiliyoruz ne hoş ne hoş. Ama biraz daha nüanslı konuşmak lazım belki, bu yan yana başka başka durma söylemi ulus devletin homojenleştirici söylemiyle aynı şey olmamasına rağmen benzer bir iş görüyor demek daha doğru olabilir.

Bi de multi-culti olayını kim nasıl kullanıyora bakmak lazım. mesela akp milletvekilleri kendilerini chp'den tektipleştirici devlet geleneğine karşı çıkarak ayırıyor ve kendilerinin de türk sünni ve müslüman olsalar da devletin makbul vatandaş tanımına uymadıkları (örnek de hep aynı başörtüsü farklıyla)için madun oldukları tezini ortaya sürüyorlar ve buradan meşruiyet kazanmaya çalışıyorlar da işte hiç tutmuyor. trt 6'i açıp 60 tane kürtçe kelimeyi ‘siyasi’ diye yasaklıyor (mesela trt6’te serok, netewe filan demek yasak). kürt-türk kardeştir diyince nooluyo (kaldı ki bunu mhp bi de sonuna inkar eden kalleştir ekleyip yıllardır diyo)? dersim'i de çatır çatır yakıyorlar, kck davası da tüm hızıyla devam ediyor, öğrenciler pataklanmakla kalmayıp bir de üstüne aşağılanıyorlar, kadınlara ahlaksız, eşcinsellere hasta, mahkumlara eşek denmeye devam ediliyor ve bu etnik kardeşlik, dilsel kardeşlik, din kardeşliği, hatta altan tan'a selam olsun 'sınıf kardeşliği' numaralarını da artık pek kimse yutmuyor, herkes biliyor ki bura avusturalya filan değil, devlet kimsenin kabilesini filan tanımıyor ki aborjini kabilesi üstünden tanımlasın. multi-culti mi? cık. ulus devlet cephesinde pek de yeni bir şey yok. ama bunların ağzından o tektipleşmeyelim lafı bi kere çıktı mı başkaları için "hani işte sen de demiştin" diye diye ne olduğunu ne istediğini söylemek imkanı açılıyor, her ne kadar bunun sonuçları ağır olsa da...

radikal'in söylemi bunlardan da farklı, çeşit çeşit maduniyeti yan yana dizelim ve bunu "bak bak memlekette bunlar da oluyo biliyo musun?" magazinel üslubuna dönüştürelim, yurdum insanı da bu meseleden bişeyler kapsın, sonuçta biz 'radikal'iz öğretelim hesaabı. Cumhuriyet’in tehlikenin farkında mısınız demesinden farklı mı? Öğretelim’i sokağa sormak kılıfına uydururken evet, sokağa sorarken başına çılgın şeyler gelebileceği ihtimaliyle hayır. multi-culti mi? sapına kadar. ulus devlete benziyor mu? ulus devlet kendine benzememeye çalışırken radikal nasıl benzesin? ama farklılıkları tektipleştirmekle farklılıkları yan yana koyup birbirine eşitlemek çok mu başka sonuçlar doğuruyor? söylemin nesnesini kurması açısından bakarsan hayır ama söylemin bıraktığı boşluklar açısından bakarsan farklı tepkileri mümkün kıldığı için evet. Bi de bu yeni radikal’in çıktığı ortamı akp ya da devlet filan yaratmadı sonuçta, kürt meselesini kürt açılımı açmadı, tuzla’daki işçilerin haklarını akp bahşetmedi, bi adamın elinde sopa varsa her istediğini yapar diye birşey yok, dünyadaki hiçbir sopa herkesin kafasına vurabilecek uzunlukta ve kıvraklıkta değil.

Açıkçası benim baktığım yer şurası: Radikal’in kampanyası benim lafımı söylememi engelliyor mu? Hayır. Biz şimdi toplanıp bir manifesto yazsak Radikal bunu basar mı? Hayır. Yani Radikal benim siyaset zeminimi kapsayabilir mi? Hayır. Radikal’in kampanyası benim içinde kendimi temsil edebileceğim ufacık bir alan açıyor mu? Evet. Ben oraya sözümü yazar mıyım? Öyle bireysel bir temsiliyet zemini benim siyasetimde o an işe yarayacaksa evet, yaramayacaksa hayır. Aynen alancılarla ara sıra kampanya yaptığımız gibi.

bi yandan da eski radikal'den çok da farklı mı diye düşünüyorum, eh işte yani, ismail'in birçok 'radikal' haberi eskiden de kırpılıyordu, sonuçta bir doğan grubu üyesi, belki şimdi daha çok kırpılıyordur, şiddeti artmıştır.

Ve fekat tabii 'benim siyasetim' filan derken ben şimdi gayet farazi bişeyden bahsediyorum, zira ben bir başvuru emekçisiyim, içim dışım statement of purpose olmuş, siyasi bedenimden geriye sadece ağzımdaki kahve ve sigara tadı bi de geniş zamanlar düşlemek alışkanlığı kalmış. Bi de arada aklımdan “acaba ben de mi kolektiflere katılsam ama öğrenci de değilim ki ya da esp’nin nejat’tan sonraki en büyük transferi olsam mı?” gibi çılgın fikirler geçiyor. Çok yalnızım örgütlenmek istiom J İlglili makamlara duyurulur.

3 yorum:

  1. ben niye kırsal kalkınmacılar girişimi diye görünüom ya şimdi? bu bana kozmostan bi mesaj mı???

    YanıtlaSil
  2. cano, eline sağlık.

    "ama farklılıkları tektipleştirmekle farklılıkları yan yana koyup birbirine eşitlemek çok mu başka sonuçlar doğuruyor? söylemin nesnesini kurması açısından bakarsan hayır ama söylemin bıraktığı boşluklar açısından bakarsan farklı tepkileri mümkün kıldığı için evet."

    demişsin ya,

    söylemin nesnesini kurması derken neyi kastediyorsun? biraz açsan şahane olacak.

    özlediğimiz muhabbetler yemin ediyorum.

    YanıtlaSil
  3. hehe evet foucault'cu bilmece gibi olmuş, şöyle bişey demeye çalışıyorum aslen, mesela ulus devlet'in tektipleştirici söylemi şöyle bir nesne kuruyor: tüm vatandaşlar eşittir ve bir'dir ancak şu şartlarda: müslümansa ve kadınsa başını örtebilir, ama evde; Kürtse bunu söylemediği, Türkçe konuştuğu ve Türk'e benzemeye çalıştığı sürece sana eşit-miş gibi davranabiliriz, öğrenciyse elbette kemalisttir, zaten okula gitmesi gelmesi ve vatana millete hayırlı bir 'birey' olması gerekir, böyle yapmıyorsa onun da kategorisi var "sözde vatandaş" olur ve tabii ki "özde vatandaş"la eşit olamaz ve eşitlenene dek (hiç de eşitlenemeyeceği için sonsuza dek) dayak yer. Bu eşitliğin temeli teklikte, farklılıklar da var ama evde. Multi-culti ne diyor? Yok abi sokakta da farklı farklı olabiliriz, sokakta da başörtü takabiliriz, kürtçe konuşabiliriz ya da che guevara t-shirt'üyle gezebiliriz çünkü bu farklarımız aslında "temel"de bizi farklı kılmıyor, ama temelde farklı kılarsa zaten fark "çeşni"lik özelliğini yitirir, ki bunu da istemez multi-culti. bu dünyada öyle bizi bütünleştiren filan bi bok olmadığı, "fark"ların aslında bir çatışma zemininden çıktığı ve bu farkların bu zemini yeniden kurduğu ortaya çıkar ve multi-culti'nin haşa, bahsettiği ve bahşettiği böyle bir zemin değil. dolayısıyla sokakta kürtçe konuşamaz'sın demekle sokakta kürtçe barış ve kardeşlik şarkıları söyleyebilirsin demek Kürt'leri benzer nesneler olarak kurar. fekat sokakta "kürtçe konuşamazsın" demek, konuşursan vururuz kafana demek olduğu için bununla ilgili herhangi bir söz söylemeye pek de müşvik bir zemin açmazken (ki bu hiçbir boşluk bırakmaz demek değil), "kürtçe şarkı söylenebilir ama..." demek ama'dan sonrasının başına pek çok tuhaf şeyler getirebilir ve ve o ama'yı belirsizleştirir. ama'nın sınırından içeri ama'nın öngörmediği laflar girebilir, bu açıdan da farklıdır konuşamazsın demekten. tekil bir bütün öngörmekle "çoğul ama..." bir bütün öngörmek baştan belirleyemedikleri açısından faklı, hatta dur sana lacan'ca konuşiim bu fantazilerin semptomları farklı, dolayısıyla bu farklı semptomlarla antagonizma'nın açığa çıkış biçimleri ve zeminleri de farklılaşıyor :)
    bi de ben de özledim valla

    YanıtlaSil